Masalların masumiyeti üzerine; Hayal gücünü genişletirken,...
Reklam
Reklam
  • Reklam
Nurdane AYDIN

Nurdane AYDIN

Masalların masumiyeti üzerine; Hayal gücünü genişletirken, gerçekleri unutturduk….

17 Temmuz 2025 - 12:45

Masallar... Sessiz Fısıltılarıyla Kız Çocuklarına Ne Öğretiyor?

Hepimizin kulağında yankılanan, kimi zaman uykuya dalmamızı sağlayan, kimi zaman gözlerimizi kocaman açtıran o renkli hikâyeler… Ama hiç düşündünüz mü: Bu masalların altında ne anlatılıyor?

Külkedisi’nin ayakkabısı düşerken, Rapunzel saçlarını sarkıtırken ya da Pamuk Prenses cam fanusta beklerken… Aslında küçük kızlara hangi hayatı örnek gösteriyor bu hikâyeler?

Ben düşündüm. Ve ne yazık ki cevabı pek iç açıcı bulmadım.

Masallar, özellikle Batı menşeli olanlar, kız çocuklarına sıklıkla “bekleyen”, “katlanan”, “sessiz kalan” bir rol biçiyor. Erkek karakterler ise güçlü, kurtarıcı ve karar verici. Bir masalda geçen “prensle evlendi ve sonsuza kadar mutlu yaşadı” cümlesi, aslında masalın sonunda değil, bir ömür sürecek beklentilerin başında duruyor olabilir.

Kız çocukları güzellikleriyle sevilmeyi, sabırla ödüllendirilmeyi ve en nihayetinde “bir erkek” tarafından seçilmeyi öğreniyor bu masallarla. Üstelik bu hikâyeler, “namus”, “itaat”, “sessizlik” gibi değerleri de tatlı bir şekerle kaplayarak bilinçaltına usulca fısıldıyor.

Ve elbette bu masallarla büyüyen birçok kız çocuğu için hayatın nihai hedefi “mutlu bir yuva kurmak” oluyor. Ama bu mutluluk, kendi seçimleriyle değil, toplumun biçtiği rolle tanımlanıyor çoğu zaman.

Çünkü masallar sadece çocuklara değil, büyüklere de kodlar bırakıyor: Sessiz kalırsan ödüllendirilirsin. Güzel olursan sevilirsin. Sabredersen seni alırlar.

✨ Güçlü Kadın = Cadı mı? Üvey Anne = Kötü mü?

Masallarda kadın karakterler genellikle iki uç arasında sıkışır: Ya güzelliğiyle masum ve sessiz bir prenses, ya da bilgi ve güç sahibi olduğu için korkulan bir “cadı”. Güzel ve uysal olursan ödülün bir prens; kendi ayakların üzerinde durmak istersen yalnızlığa, dışlanmaya ya da kötülüğe mahkûm

edilirsin. Masal dünyasında güçlü kadına yer yoktur, varsa da orman köşelerinde büyü yapan “tehlikeli” biri olarak sunulur. Oysa cadı diye yaftalanan kadınlar, çoğu zaman bilgeliğin, doğayla uyumun ve bağımsızlığın simgesidir.Aynı şekilde, neredeyse tüm klasik masallarda “üvey anne” figürü kötü kalpli, kıskanç ve zalimdir. Pamuk Prenses’te, Külkedisi’nde ve daha nice anlatıda, üvey annenin tek amacı genç kıza zarar vermektir. Bu anlatım yalnızca bireysel ilişkileri değil, toplumun parçalanmış ya da yeniden kurulan aile yapısına bakışını da zehirler. Oysa sevgiyle şekillenen ailelerde "üvey" sıfatı, bağ kurmaya engel değildir. Ama masallar bize bunu değil, kadınlar arası kıskançlığı ve rekabeti öğretir.

Masalların Gerçek Sahibi Kim?

Bu masallar sadece eğlence amacıyla değil, uzun yıllar boyunca toplumu şekillendirmek ve dizginlemek için stratejik bir araç olarak kullanıldı. Özellikle Vatikan Kilisesi ve egemen güçlerin etkisiyle oluşturulan bu hikâyeler, ataerkil düzeni güçlendirmek, kadınları sessiz ve itaatkar kılmak ve geleneksel cinsiyet rollerini korumak üzere revize edildi.

Yüzyıllar içinde, kadınların güçlü, bağımsız ve bilgili olmaları “tehlike” olarak algılanarak, bu tür kadın figürleri masallarda “cadı” olarak damgalandı. Aynı zamanda erkekler ise kahraman, kurtarıcı ve yöneten olarak sunuldu. Böylece toplumun derinlerinde, sorgulamayan, itaat eden bireyler yetiştirildi.

Bugün bile bu anlatıların izleri, hem çocuk kitaplarında hem çizgi filmlerde hem de yetişkinlerin bilinçaltında yaşamaya devam ediyor. Masallar, bizleri “kolektif bir uyku” içinde tutuyor ve gerçek potansiyelimizi görmemizi engelliyor.

Yeni Masallar, Yeni Kahramanlar

Hayatın gerçekleri ise bu kadar basit değil. Mutluluğun kalıba girmediği, sevginin görünüşe değil içtenliğe dayandığı, başarıya giden yolun sabır kadar cesaret de istediği bir dünya var. Ama bu dünyaya hazır olabilmek için çocuklara baştan başka hikâyeler anlatmak gerek.

Masallar yalnızca düş gücünü geliştirmekle kalmaz; aynı zamanda çocukla kurulan bağı da güçlendirir. Bir anne ya da baba çocuğuna yatmadan önce masal okuduğunda, o sadece bir hikâye değil, bir güven duygusu aktarılır.

Bizim çocukluğumuzda, sobanın başında, dedesinin dizine yaslanarak masal dinleyen çocuklardık biz. Ya da ninelerin torunlarının başını okşayarak, gözlerinin içine bakarak anlattığı hikâyeler vardı. Gerçek Türk kültürünün kokusu sinmiş, yerel değerlerle yoğrulmuş o masallar… Oralarda bir masal sadece eğlence değil, aynı zamanda kültür aktarımıydı. Aileydi. Aitlikti.

Peki şimdi? Çocuklarımıza anlatılan masallarda onların geleceğini şekillendirecek hangi değerler var? Çizimlerde hep aynı tiplere bürünen, "iyi olmak için güzel olmak zorunda" kalan kahramanlar, sessizliğini ödül zanneden prensesler...

Belki artık kendi masallarımızı yeniden yazmanın, kız çocuklarına yeni kahramanlar sunmanın zamanı gelmiştir. Prens bekleyen değil, yolunu kendi çizen Gülperi’lerin, göğe bakıp dilek tutan değil, göğe merdiven dayayan Zeynep’lerin zamanı…

Çünkü masallar sadece uykuya değil, hayata da yön verir. Ve biz çocuklarımıza ne anlatırsak, dünya da ona göre değişir

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar